17 Ağustos 2010 Salı

ÖTESİ'NE İMAN EDEN ŞAİR: RECEP KÜPÇÜ


Recep KÜPÇÜ 1934'te Filibe'de doğar.

Osmanlı'nın hâlen en iyi korunan, dokusunu en iyi muhafaza eden kentlerinden biri olan bugünkü adıyla Plovdiv'de...

Burgazlı eşi Cemile Hanım'ı tanıdığı, sevdiği, Türkiye'ye ve insanca yaşama hasretlik çektiği Bulgaristan'da hep "Ötesi"ni arzular.

Bulgaristan vatanıdır. Lâkin atalarından, öz dilinden, toplumsal ve kültürel seceresinden kalıt bu vatanda kendisine reva görülen yalnızca eziyetli bir yaşamdır.

Öğretmen okulunu başarıyla bitirmesine karşın parasızlıktan ve siyasi nedenlerle Türkoloji eğitimini yarıda kesmek zorunda kalır.

Yazdıkları sansürün her türlüsüne takılsa da Recep KÜPÇÜ otoritenin zoruyla tek virgül değiştirilmesine razı gelmez.

Kitaplarına, diline, şiire ve "Ötesi"ne sarılır Cemilesi ile birlikte..

"Ötesi Var", "Ötesi Düş Değil" ve "Yaprak" adlı yapıtları bin bir badire ile yayınlanır. Sudan sebeplerle hukuken değil fakat fiilen yasaklanır. "Irmaklar Yılan Kavı Akar" gibi basıma hazır kimi kitapları muazzam içeriklerine karşın okuruna, Türk gençlerine ulaştırılmaz.

Mamafih hiçbir baskıdan, hiçbir zorbalıktan yılmayan, asimile edilemeyen bir şairdir O. Dimitrov'un ölümünden sonra yükselen sosyal faşizme karşı ülkesi Bulgaristan'da dilini ve kültürünü savunmuş bir öğretmen ve gazetecidir. Zindandan, siyasi polisten, açlıktan korkarak kalemini ve yüreğini hiçbir zaman satmamıştır.

İşsizlikle, günler süren sorgulamalar ve yasaklarla bir ömür çile çekse de asla benliğinden, dilinden, dizelerinden vazgeçmeye yanaşmaz. Örneğin soyadını değiştirmediği için ne öğretmenlik yapmasına ne de dergi ve gazetelere yazmasına izin verilmemiş, ömrünün son günlerini büyük bir yoksullukla geçirmiştir.

Bulabildiği emek yoğun hemen her işten politik baskılar sonucu atılan, bir süre toprak sondajlarında, süt fabrikalarında ve ekmek fırınlarında çalışan Recep KÜPÇÜ; hemen tüm şiirlerinde Türkiye özlemi, özgürlük ve barış temalarını işlemiştir. Yaşamı da ölümü de en az dizeleri kadar hüzün yüklüdür.

Bitmek bilmez tutuklanmalarından birinden çıkan Recep KÜPÇÜ etrafında pek çok parti ajanının dolaştığı bir günün akşamı eve dönmez. Ertesi sabah bir parkta cesedi bulunur. Çetin ALTAN'ın detanttan coşkuyla bahsederek Demirel'le Brejnev yakınlaşmasını alkışlamaya başladığı zamanlardır. Doğu blokunda yaşayan Türkler'in her türlü işkenceyle ezildiği, kapitalist yolda hızla ilerleyen sosyalizm müsvettesi Sovyetler'in ve Ankara'nın elbette bir şeyi umursamadığı yıllardır...

Hepsi tarihin çöplüğünde şimdi. Oysa Recep KÜPÇÜ'nün dizeleri, Tuna'nın sularından Marmara'ya ve oradan "Canım Şirinim" dediği fakat bir kez olsun göremeden öldüğü İstanbul'a doğru halâ akıyor...

"Böyle miydim ben önceden
Bütün umutlarım ölgün
Yağmur çiseler inceden
Güz müdür başlıyan bugün?"

Tuna'nın akışında Recep KÜPÇÜ'yü, Kırım'dan Turan ellerine ılgıt ılgıt esen yellerle Cengiz DAĞCI'yı, Kırgız steplerinde hür koşuşlu doru tayların tahayyülüyle Cengiz AYTMATOV'u düşünür, bugüne değin "şiir olabilecekleri vehmiyle" yazdığım tüm şeylerden hicap duyarım...


10.05.2005 - Side

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

İzleyiciler