30 Aralık 2010 Perşembe

YENİ YIL GEVEZELİĞİ


Yeni yıl kutlamak iyidir..

Sırf dincilerin gıcık kapmasından dolayı bile yılbaşı eğlenceleri, selbi protestolara yeğdir. Çoluğun çocuğun naif, masum sevinçleri.. Kadınların insana hayatı hafife aldıran alışveriş telaşeşi..

Pırıltılı vitrinleri, tatlı su solcusu belediyelerin ışık ışık dekorlarını, dandik dükkânlardaki üfürükten pamuklu yaldızlı yılbaşı süslerini severim..

Fakat sapıtırcasına coşan, yılbaşı gecesi kutlamalarında alkol ve gerzeklik duvarını aşanlardan çok o lüks otellerde, gece klüplerinde lavabo temizleyen, bulaşık yıkayan, servis yapan insanlara daha yakın hissederim. Ziyadesiyle ben de içeceğim, ziyadesiyle “eğlenen adam” taklidi yapacağım, yeni süet bleyzırımı giyip ben de karımın zoruyla “yılbaşı kutlamak için” bir otele seyirteceğim. Bakıcının saatine 30 dolar ödeyip 5 – 6 saat boyunca sığır gibi yiyen, tepinen insanlara sarhoş kafayla şaşkınlık duyup dansözün memelerinden dikkatimin dağılması dışında çocuklarımı merak edeceğim..

İsa Peygamber’in doğduğu tarih hattâ bazı kelli felli araştırmacılara göre doğup doğmadığı kesinlikle net değil. Yılını mılını geçtim örneğin İsa’nın doğum günü Ortodokslar’a göre 7, bir kısım başka Ortodokslar’a göre 9 Ocak. Otorite “takvim böyle icap ediyor” demiş. Sıfır yılı milat olmuş. Diğer çoğunluk Hristiyan’a göre İsa 25 Aralaık’ta doğmuş fakat milattan sonra iki yüz yıl kadar aklına şaştığımın kilisesi tarafından Noel kutlamak günah ve batıl ilan edilmiş.

Bir de hemşehrim Antalyalı Saint Nicholas var. Santa Claus'un yani Noel Baba’nın Demreli Aziz Nicola olduğu rivayet edilir. “Demre sıcağında kar, geyikli kızak ne arar toprağım?” demeyin.. Santa Claus kırmızı kostümlü, geyikli beyaz sakallı şemalini ilk kez 1863 yılındaki bir kaynakta göstermiş. Gerisi hediye dolu kar kızaklarına bağlı sanal hayvancıklardan çok daha geyik..

Noel Baba’yı kapitalist sisteme ve dünya sabi sübyanına musallat eden Coca Cola’nın 1930’da başlattığı bir kampanya..

Aslen Noel Baba kültü, Hristiyanlık öncesi çağlardan gelip Hristiyan inanışı ile sonradan hemhal olan eski bir mittir. (Bizdeki şamanist kültürün kahramanı Dede Korkut'un, sonradan İslami öğelerle tanışıp zamanla sözlü tarih aktarımında görece Müslümanlaşması gibi). Gerisi Coca Cola’nın cinliği, kapitalizmin dingilliği.

Mamafih dingillik kapitalizme özgü değil.


Ekim Devrimi'nden sonra teolojiyle beraber her dini temayı yasaklayan Bolşevikler, henüz yeni yeni tanınmaya başlayan Santa Claus'a bile ambargo uygulerken bir nevi Slav Noel Babası olan Ded Maroz'u "dini olmayan" (Ortodoks kültürden gelmeyen) bir figür olarak yasaklamamışlar, çocukların eğlentisine, gençlerin imrenmesine fazla limon sıkmamışlardır..

Aslen lacivert kostümlü, soluğuyla etrafı donduran, korkunç bir karakter olan Ded Maroz zamanla bilhassa 50lerde “komunist rengidir” diye kırmızılara bürünmüş. Hediyeci, şakabaz, kadirşinas bir sevimli ihtiyarcık olup çıkmış. Yoldaşlar, “sosyalist toplum batıdan özenmesin Noel Baba’ya bilmem neye, aha bizim Ded Maroz emmi daha babacan, daha tonton” demişler. Ded Maroz’un yanına bir de sevimli kız çocuğunu, torunu olarak iliştirmişler.

Konudan saptığımız yeter. Bu Noel madarabazlıklarının pek çok teferruatına vakıf olmam, beni yılbaşı kutlamaktan, zaman zaman evdeki bebelere “Ho Ho Ho” diye Noel Baba taklidi yapmaktan alıkoymaz gülüm..

Bilirim 2011’de de badem bıyıklılar telefonlarımı dinlemeye, birileri benzine zam yapmaya, televizyondaki envayi çeşit adam anamıza söver gibi yalanlar sıralamaya devam edecekler. Sinirle, stresle para kazanma gayreti, Cim Bom’un perişanlığı, kısacası boktan giden her şey aynen sürecek..

Buzlu rakılardan boğaza ve ağrıyan başa sirayet edecek bir azapla, öğleye doğru sersemce kalkılacak ve yeni yıla falan değil ayaz bir Cumartesi’ye uyanacağım. Evime sadece birkaç yüz metre mesafedeki lüzumsuz bir otelde...

Olsun yılbaşları güzeldir. Yılbaşı ülkemde pek çok evde lise öğrencilerinin babalarının yanında serbestçe içki içebildiği gecedir. Sonsuzluğa karışmış üst soylarımla oynadığımız tombalaların, soba üstü kestanelerin, patlamış mısır kokan gecekonduların çocuk yılbaşlarına kaç ışık yılı hasret, ne denli uzağım iki gözüm...

Bu yıl 31 Aralık Cuma’ya denk geliyor. Ve ben öğleyin Manavgat Külliye Camisi’nde Cuma'yı kılıp akşam otelde zilzurna benle kadeh tokuşturacak esnaf, doktor ve sair dostlarıma hayranım. Cansınız siz..

Hepinize şahane yıllar, ömürler dilerim. (Beyhude)


5 Aralık 2010 Pazar

HAZER'iN SAHİLİNDE - YUHU (YUXU)



Antalya Radio Box’ta Ali Burak’la Black Light adlı bir program yaptığımız yıllardı. 95 – 96 falan..

Yuhu (Yuxu) ile sanırım Ali Burak sayesinde Black Light günlerinde tanışmıştım. Müziklerine hayran kaldığım Yuhu’nun Azerice “uyku” anlamına geldiğini Azeri – Ülkücü bir arkadaşımdan duymuştum.

Bugüne dek dinlediğim en sağlam gitaristlerden birisi olan Namık Nagdaliyev tüm şarkılarında dinleyeni alıp götürüyordu. Cesur Memedov adlı güçlü bir vokalleri vardı. Davulcuları Cengiz Eyvazov ve bas gitaristleri İbrahim Aminov ile Yuhu inanılmaz bir gruptu.

Demir perde yıkıldıktan sonra Türkiye’ye koşmuşlar sanırım Barış Manço’yu bulmuşlar, bir şehir efsanesine göre kendilerine “tek seferde kayıt” şartı sunan yapımcılarına karşın aslanlar gibi stüdyoya girip hiç hatasız bir defada albümlerini kaydedip çıkmışlardı.

Daha sonra İstanbul’da Caravan barda onlarca defa kendilerini dinledim. Rock yıldızından çok kamyon şoförüne benzeyen bu sıkı müzisyenlerle arkadaşlık etme, alkol ve müzik tüketme şansım oldu.

Sıcacık, türlü kazıklar yemişliklerine karşın müziğe aşık, Türkiye’yi seven ve sıra dışı yeteneklere sahip adamlardı..

İkinci albümleriyle de hak ettikleri yere gelemediler, dağılıp gittiler.. Namık Nagdaliev halen Türk müzik piyasasında. Kıraç’la çalışıyor ve bir söylentiye göre Kıraç’ın cüz’i ücretler ödeyerek kendisinden satın aldığı dizi müziklerinin, bestelerinin önemli bir kısmına aslen imza atıyormuş.

Baterist Cengiz Abi ise İstanbul’da bir tatoo salonu açmış. O dönemlerden de kendisinin desene, resme ve dövmeye merakı olduğunu anımsıyorum. Yıllardır görmediğim diğer grup üyelerinin akıbeti hakkında ise bilgim yok..

Azerice değil İngilizce – Amerikanca söyleselerdi daha da önemlisi Azeri Türk’ü değil ecnebi olsalardı, bugün bu adamların serveti – ünü nice olurdu, dinleyenler karar versin..



İzleyiciler