- Tarihte bu aşamadan sonrası,
ya barbarlık ya sosyalizm... (Rosa Luxemburg)
28 Ocak 1940 tarihinde Türk Dünyası’nın en önemli düşünce ve siyaset önderlerinden birisi olan Mir Sayid Sultangaliyev, Lefort zindanında Stalin’in emriyle öldürüldü.
Sovyetler Birliği tarafından 1923 yılından beri düşünceleri tarih kayıtlarından ve Tataristan – Başkurdistan başta olmak üzere tüm Türk toplumlarının şuurundan silinmeye çalışıldı. Fakat Mir Sayid Sultangaliyev, tarihin ispatladığı haklılığı ve olanca hümanizmiyle hâlen Attila İLHAN’ın söylediği gibi fikirleriyle Avrasya’da Dolaşan Hayalet’tir. Özgür, milli kimlikleri parçalanmamış ve sömürüsüz toplumlar kurmaya çalışmaktadır.
Yaşamı
Yaşayıp ölmüş milyarlarca insan arasında pek çok azının sahip olabileceği, roman kahramanlarını kıskandıracak nitelikteki yaşam öyküsü, bugünkü Başkurdistan sınırları içindeki Sterlimak’ın Elimbetova köyünde 1892 yılında başlar. Aslen Kazan kökenli Volga Tatarları’ndandır.
Geçimini sağlamak için aynı zamanda çiftçilik ve marangozluk yapan bir Rusça öğretmeni olan Haydargali Bey’in 9 evladından biridir. Çocukluk çağlarında Tatarca’nın yanı sıra ileri seviyede Rusça ve Türkçe öğrenir. Arapça’yı söker. Henüz 12 – 13 yaşlarında Çar aleyhtarı bildiriler çoğaltmaya başlar. İsmail Gasprinsky ve diğer Ceditçi aydınların Tercüman gazetesi sayesinde siyasete ilgisi bu dönemlerde doğar.
Devlet bursuyla Kazan Öğretmen Enstitüsü’ne gider. Okulun ilk yıllarında, Rusya’nın kaotik siyasal atmosferinde sosyalist hareketle tanışır. Edebiyat ve Marxist teori üzerine derinlemesine bilgilenir. Öğrenciliğinde bir yandan Tolstoy başta olmak üzere devrin önemli Rus yazarlarının telifli çevirileriyle geçimini sağlarken bir yandan da Rusya Sosyal Demokrat İşçi Partililerle (bilhassa daha sonra Bolşevik fraksiyon içinde sivrilecek isimlerle) temasa geçer.
Üstün hitabet yeteneği, belagati, çalışkanlığı, yayınlanan edebi yazıları ve bilgi birikimiyle Kazanlı sosyalist genç aydınlar arasında ön plana çıkmaya başlar.
Mezuniyetinin ardından öğretmenlik, gazetecilik, kütüphane memurluğu gibi işler yapar. Müslüman komünist öğretmenleri örgütler. 1915 – 1916 yılları arasında Bakü’de çalışır. Muhtemelen 1916 sonunda Komünist Parti’ye Bolşevik azınlık saflarında üye olur.
ya barbarlık ya sosyalizm... (Rosa Luxemburg)
28 Ocak 1940 tarihinde Türk Dünyası’nın en önemli düşünce ve siyaset önderlerinden birisi olan Mir Sayid Sultangaliyev, Lefort zindanında Stalin’in emriyle öldürüldü.
Sovyetler Birliği tarafından 1923 yılından beri düşünceleri tarih kayıtlarından ve Tataristan – Başkurdistan başta olmak üzere tüm Türk toplumlarının şuurundan silinmeye çalışıldı. Fakat Mir Sayid Sultangaliyev, tarihin ispatladığı haklılığı ve olanca hümanizmiyle hâlen Attila İLHAN’ın söylediği gibi fikirleriyle Avrasya’da Dolaşan Hayalet’tir. Özgür, milli kimlikleri parçalanmamış ve sömürüsüz toplumlar kurmaya çalışmaktadır.
Yaşamı
Yaşayıp ölmüş milyarlarca insan arasında pek çok azının sahip olabileceği, roman kahramanlarını kıskandıracak nitelikteki yaşam öyküsü, bugünkü Başkurdistan sınırları içindeki Sterlimak’ın Elimbetova köyünde 1892 yılında başlar. Aslen Kazan kökenli Volga Tatarları’ndandır.
Geçimini sağlamak için aynı zamanda çiftçilik ve marangozluk yapan bir Rusça öğretmeni olan Haydargali Bey’in 9 evladından biridir. Çocukluk çağlarında Tatarca’nın yanı sıra ileri seviyede Rusça ve Türkçe öğrenir. Arapça’yı söker. Henüz 12 – 13 yaşlarında Çar aleyhtarı bildiriler çoğaltmaya başlar. İsmail Gasprinsky ve diğer Ceditçi aydınların Tercüman gazetesi sayesinde siyasete ilgisi bu dönemlerde doğar.
Devlet bursuyla Kazan Öğretmen Enstitüsü’ne gider. Okulun ilk yıllarında, Rusya’nın kaotik siyasal atmosferinde sosyalist hareketle tanışır. Edebiyat ve Marxist teori üzerine derinlemesine bilgilenir. Öğrenciliğinde bir yandan Tolstoy başta olmak üzere devrin önemli Rus yazarlarının telifli çevirileriyle geçimini sağlarken bir yandan da Rusya Sosyal Demokrat İşçi Partililerle (bilhassa daha sonra Bolşevik fraksiyon içinde sivrilecek isimlerle) temasa geçer.
Üstün hitabet yeteneği, belagati, çalışkanlığı, yayınlanan edebi yazıları ve bilgi birikimiyle Kazanlı sosyalist genç aydınlar arasında ön plana çıkmaya başlar.
Mezuniyetinin ardından öğretmenlik, gazetecilik, kütüphane memurluğu gibi işler yapar. Müslüman komünist öğretmenleri örgütler. 1915 – 1916 yılları arasında Bakü’de çalışır. Muhtemelen 1916 sonunda Komünist Parti’ye Bolşevik azınlık saflarında üye olur.
Partiye üyeliğinden itibaren, Stalin tarafından tasfiyesine kadar yıldızı hızla yükselir. Çok önemli görevler alır. Bu görevleri korkusuz bir stratejist olarak başarıyla yerine getirir. Basmacılık hareketinin bastırılması, Tatar – Başkurt Müslüman alaylarının isyanının önlenmesi ile ve Kazan’ın Çek kuvvetleri – Beyaz Ordu komutanı Amiral Kolçak ittifakı tarafından kuşatıldığı zamanlarda gösterdiği direnişle iki kez dünya tarihini değiştirir.
Zira Galiyev’in göğüs göğüse çarpışmalarda önderlik ettiği Müslüman Kızıl Ordu, Kolçak’ı, Çekler’i ve Basmacılar’ı durdurmasa kesinlikle Kremlin düşecektir, Lenin devrimi daha emekleyemeden bozguna uğrayacaktır. Fiilen askeri zaferler kazanılmasının yanı sıra Müslüman – Tatar Başkurt Askeri alaylarını çok kritik zamanlarda Beyazlar yanında isyan etmekten alıkoymasıyla, bu birlikleri hayati önemde bir tarafsızlığa sevk etmiştir.
Beyazlar’ın Kazan’ı kuşatmasında kenti en son terk eden ve istirdat için ilk hücum edip kenti geri alan komutandır. Mollanur Vahidov’un öldürüldüğü bu savaştan sonra, Vahidov’un ölümüyle tüm Sovyetler coğrafyasında en önemli Müslüman Komunist lider konumuna yükselir.
Ayrıca gerek kıtlıktan gerekse iç savaş nedeniyle üretimsizlikten kırılan Rusya’da açlıktan ölümlerin asgariye inmesi ve Kızılordu’nun lojistiği hususunda Tataristan – Başkurdistan’dan devrime yaşamsal önemde katkı sağlamıştır.
Stalin’den, Troçki’den, Znodyev’den, Radek’ten, Bukharin’den hattâ Lenin’den; Türk milletlerinin otonomisi adına ve milli meselenin adaletli/özgürlükçü çözümlenmesi için, ileride hiçbiri tutulmayacak resmi “söz”ler alır. Fakat daha sonra, kriz atlatılıp, istibdatla iç savaş sonrası hakimiyet sağlanınca ne Türkler’e verilen bu sözler tutulur, ne de gerçek anlamda sosyalizmin inşasına çalışılır.
Özel hayatında da siyasi yaşamındaki gibi sarsıntılar ve onulmaz ihanetler yaşar. Sosyalist bir bayan öğretmen olarak tanıyıp evlendiği ilk karısının kendisini aldattığını öğrenir. Karısının aşığı Oruciev adlı hekimi öldürür.
NEP (Yeni Ekonomik Plan)’la devlet kapitalizmini benimseyen, açıkça Rus şovenizmi uygulamaya başlayan, despotizmini gün geçtikçe arttıran Sovyetler’de; Galiyev’in çekinceleri, eleştirileri ve tezlerindeki ısrarı bu savaşçı ideoloğun sonunu hazırlar. Özellikle Stalin tarafından süreç içerisinde etkinliği kırılmaya çabalanır.
Yine de Mustafa Suphi’ye TKP’yi kurdurup, Yeni Dünya’yı çıkartır. Türkiye komünistleri ile irtibatını hep üst düzeyde tutar. Neriman Nerimanov’la Azerbeycan, Turar Rızkılov’la Türkistan coğrafyası üzerinde görüşlerini etkin kılar. Turancı komünist yoldaşlarıyla, hep sosyalist, birleşik Türk milletleri idealini aramıştır.
Tasfiyesi süreci başlasa da 1920’de Lenin'in ısrarı ile ülkelere komünist aydın ve yönetici yetiştirmek için açılan ''Doğu Emekçileri Komünist Üniversitesi''nin (KUTV) rektörlüğü görevinde bulunur. II. Panrus/Doğu Milletleri Komünist Teşkilatı Kongresi'nde önerdiği İdil-Ural Cumhuriyeti önerisini, Mayıs 1920 yılında Komünist Partisi Merkez Komitesi'nde yineler, her iki teklifinde de red cevabı alır. Bu red ediliş üzerine Zeki Velidi Togan, Tursun Hocayev, Baytursunev gibi ileri gelenlerle Moskova'da toplantı yapar ve illegal bir teşkilat kurar. Kurdukları teşkilatın adı İttihat ve Terakki’dir. (Türkiye'deki ile karıştırılmamalı)
Eylül ayında Komünist Enternasyonal tarafından Bakü'de yapılan I. Doğu Halkları Kurultayı'na Galiyev gönderilmez. Bu inanılmaz gelişme Komünist Partisi’nden kütlesel koğuşlara yol açar.
1921 Aralık ayında Jizn Natsionel'nostel gazetesinde Rusların Türk ülkelerindeki zalim politikalarını eleştiren bir yazı yazar.
1923 Nisan ayında yapılan Komünist Parti'nin 12. Kongresi'nde Stalin, Galiyev'i Ankara'nın casusu olmakla ve Basmacılar’la işbirliği yapmakla suçlar. Galiyev bu kongreden bir ay sonra tutuklanır. Komünist Parti'nin 14. Olağan Kongresi'nde partiden ihraç edilir. Mayıs 1923'te tutuklanır, 19 Haziran 1923'te serbest bırakılır. Türkiye'nin SSCB Büyükelçisi Muhtar Bey'in Türkiye davetini red eder.
Bu yıllarda Uluslar Halk Komiserliği (NARKOMNATS) 2. Sekreteri (Stalin’den sonraki adam), Halk Komiserleri Konseyi (SOVNAR-KOM) üyesi, Devrim Komite Konseyi (REV-KOM) üyesi, Kazan Halk Komiseri(NAR-KOM), Müslüman Koleji yöneticisi, Doğu Komünist Örgütleri Merkez Büro üyesi, Doğu Halkları Komünist Üniversitesi(KUTV) Rektörü (Vietnam’da emperyalizme tarihi bir ders veren Ho Şi Minh bu üniversiteden Galiyev’in öğrencisidir), Müslüman Kızılordu Askeri Komite Başkanı (Genelkurmay Başkanı, Kızıl Ordu Askeri Komitesi Başkanı Troçki’nin yardımcısı) görevleri başta olmak üzere Türk ve Müslüman halklara ait yirmi yedi seksiyonun yöneticiliği görevini de yapıyordu.
Ayrıca çeşitli aralıklarla toplam 2 aya yakın süreyle Milletler Komiserliği görevini Stalin’e vekaleten gerçekleştirmiş, bu göreviyle Lenin’den sonraki en yetkili Bolşevik Parti yöneticisi konumunda çalışmıştır.
1925’de Hastalığının tedavisi için Kırım'a gider. Sosyalist Turan Federasyonu’na ilişkin çalışmalarını burada da sürdürür.
1926 yılının sonbaharında uzun süre işsiz kaldıktan sonra Rusya Avcılık Cemiyeti'nin İdil-Ural Bölgesi Yetkili Temsilcisi olarak atanır. Burada OGPU'nun gizli ajanları tarafından yakın takibe alınır. Aslında bu kendisine Stalin’in bir tezgâhıdır. Galiyev’le temasa geçen tüm “Kızıl Turancılar”ı tespit edip imha etmek operasyonu artık başlamıştır.
1927 Ocak ayında Stalin tarafından son kez çağırılır ve aralarında şiddetli bir tartışma olur. Stalin kendisine Pravda’da bir özeleştiri yayınlamasıyla partiye dönebileceğini ve tekrar devrimin yönetim kademesine yükselebileceğini anlatır. Galiyev ise görüşlerinde haklılığını yineler.
1928 yılının 11 Aralık günü tutuklanır. Ailesi ise dağıtılır. Önce Stalin’in meşhur Eksi 13 Yasası uyarınca; aralarında Moskova, Lenin Gırad (Petrograd/Saint Petersburg), Bakü, Kazan, Kiev, Minsk gibi şehirlerin bulunduğu 13 kente girişleri yasaklanır. İkinci eşi Fatıma ile ailesini düşünerek cezaevindeyken boşanır.
1930’da idam cezasına çarptırılır bu cezası Sibirya’nın da kuzeyindeki bir toplama kampında on yıl sürgüne çevrilir. 1931 Ocak ayının 31'inde Beyaz Deniz kıyısındaki buzdan cehennem, Solovki Kampı Manastırı'na sürülür.
1934 yılında tüberküloz hastalığının şiddetlenmesi üzerine şartlı olarak Saratov şehrine Devlet Güvenlik Nezareti'ne gönderilir.
1937 yılının tutuklanacağı 19 Mart ayına kadar eşi Fatıyma ile birkaç kez görüşür.19 Mart'ta tekrar tutuklanır, sorgulanır, işkencelerden geçirilir. Eşi Fatıyma yılın son aylarında evinden alınır ve kendisinden bir daha haber alınamaz. Oğlu Murat, Arça civarındaki Ruh Hastalıkları Hastanesi'ne götürülür ve bir daha buradan çıkamaz.
1940 yılının 28 Ocak sabahında Lefort Hapishanesi'nde Stalin'in emri ile Lavrentiy Beriya tarafından katledilir. Ailesinin kalan üyeleri de Sovyet katilleri tarafından hunharca öldürülür.
Son sözü KGB tutanaklarına göre “Yine de milletime güveniyorum” olmuştur.
Görüşleri
Sınıflar savaşının yanı sıra, milletler ve kültürler çelişmesinin de insanlık tarihinde büyük bir rol oynadığını ve emperyalizmin en önemli vasıtası haline getirildiğini kavramıştı.
Galiyev yeni dünya sömürü sisteminde az gelişmiş ülkelerin üretimlerini ve kimliklerini iğdiş etmek için kültür istilası ve ulusal değerleri çürütme operasyonlarının sistemli olarak kullanılacağını ifade etmekten geri durmadı. Ayrıca ne Rus ne sosyalist olabilen dayatmalarda ısrarcı olan ve Rus şovenizmi yönü ağırlık kazanan Bolşevik parti iktidarının özellikle Türkistan'daki kültür ve kimlik diktasına ömrünü ortaya koyarak direndi.
Kendisi gibi "dünya devriminden" bahseden Troçki'den en temel ve uzlaşmaz farklılığı ise Troçki'nin büyük devrimi batı proleteryasından, Galiyev'in ise sömürülen milletlerin emekçi güçlerinden beklemesiydi. Zira Galiyev'e göre batılı (emperyalist) ülkelerin işçi sınıflarının çıkarları pek çok zaman tepesindeki burjuva iktidarlarla çakışmaktaydı. Dünyayı kana boyayarak az gelişmiş ülkelerin hammaddesini ve ucuz işgücünü sömüren batılı devletler, kendi işçi sınıfları rahat dursun diye görece rahat imkanlar sağlamakta, kirli ulufelerle emekçilerini susturmaktaydı....
Türkçü’lüğü sosyalizme içkindi ve yöntemseldi. Bahsedilen Türkçülük emperyalizme karşı kimi zaman adı konmasa ya da “Müslüman” olarak konsa da mazlumluğa ve ortak paydaların enternasyonalist yöntemdeki faydalarına dayanıyordu. Bu Türk ya da Müslüman kimliği emekçi saflarda cepheleşmeyi ve diğer mazlum milletlerle bütünleşilmesi için onları da safa çekmek üzere kendilerine umut/kavgada büyük bir yoldaş kuvvet vaadetmek adına sağlam ve güçlü bir yapı sağlamak hedefindeydi. Amacı söylediğimiz gibi yeryüzü devrimiydi.
Dilde, düşüncede, emekte işbirliği ve büyük bir uyum yaratacak Sosyalist Turan Federasyonu’nu kurmayı, bu coğrafyadaki yeraltı ve yerüstü zenginliklerini sosyalist ekonomiyle kolektivite etmeyi düşledi.
Endüstrileşmiş Kazan’ı ya da Bakü’yü, Kırgızistan’dan yahut Ufa’dan sadece hammadde olarak beslemeyip (Rus metropollerin diğer çevreleri sömürdüğü gibi sömürmeden), bilakis tarımcı coğrafyaları da aşamalı olarak proleterleştirmek gereğini görüyordu. Bölgesel ve kültürel ayrımcılıkla mücadele etmeden hakkaniyetli toplum yapısının mümkün olamayacağını savlıyordu.
Ayrıca Galiyev özünde tam bir tarihsel özdekçiydi ve feodal/teokratik akımlarla ömrü boyunca fiilen (bazen savaş alanlarında ya da kentlerde gerilla mücadelesiyle) savaşmıştı.
2. Dünya Savaşı’nın pek yakında patlayıp Sovyetler’in dünya burjuvazisi tarafından tarihten silineceğini ya da devlet kapitalizmiyle kendiliğinden bir çürüyüş neticesi sosyalist deneyimin er geç iflas edeceğini vurguluyordu.
Hitler – Musolini – Franko faşizmi, Almanya – İtalya – İspanya paktıyla diğer burjuva devletlerle de karşı karşıya gelmese Galiyev’in dediği gibi 2. Dünya Savaşı ile Sovyetler gerçekten tarihe karışacaktı. Zira emperyalistler birbirine düşünce dahi Sovyetler; Stalingrad Savunması, Hitler’in yanlış askeri taktikleri vs. sebeplerle kıl payı ipten dönmüşlerdi.
Fakat Galiyev’in askeri işgal olmazsa devlet kapitalizmi ve despotizm yüzünden yıkılışın kaçınılmazlığı yönündeki öngörüleri harfiyen gerçekleşti.
Galiyev ekonomi – politik anlamında görüşleriyle Ernesto Che Guevera, talebesi Ho Şi Minh ve Türkiye’den Mahir Çayan gibi pek çok üçüncü dünyacı sosyaliste, yaşadıkları dönemde bunların önemli bir bölümünün kendisinden tek satır okumasına olanak bulunmamasına karşın kaynaklık etmekteydi.
Galiyev’in yıllarca en üst düzeyde yönetici kademelerinde yer aldığı Bolşevik parti tarafından tehlikeli bulunan görüşleri, yazıları, eski gazetelerin toplanması gibi yöntemlerle tarihten silinmeye çalışılmıştır.
Galiyevciler ise Sovyetler’in yıkılışına dek korkunç cadı avlarına, işkencelere, infazlara uğramışlardır.
O ise Slovki’den Moskova hücrelerine, sürgün olduğu buzdan bozkırlardan işkence hanelere hep tutarlı, yiğit görüşleriyle gitmiş, sorgularında ve mahkemelerinde bir gün tarihsel haklılığının arşivlerden aydınlığa çıkarak mazlum milletlere ışık olacağı bilinciyle en önemli eserlerini cellatlarının tutanaklarına nakletmiştir.
Sırat Köprüsü Notları ;
Renad Muhammedi'nin meşşakatli bir araştırma ve çabayla kaleme aldığı müthiş belgesel/biyografik roman "Sırat Köprüsü"'nden alıntıyla yaşamından bazı ilginç detaylar aktaralım:
"Milli mesele" ile ilgili bir çalışmasından dönüşünde, memleketinden her geri gelişinde kendisinden hediye soran Stalin'e ve Kızılordu komutanı Troçki'ye sunduğu hediyelerin paket kağıtları açılınca bu iki lider irkilir. Ölümün kol gezdiği gerek kitlesel açlıktan gerek "milliyetçilik" suçlamasıyla çoluk - çocuk katledilern Tatar ve Türkmen coğrafyasından durum iyice anlaşılsın diye Galiyev devrim önderlerine iki meçhul insana ait kafa tası getirmiştir..
Kendisinin 2. evliliğinde nikah şahidi Stalin'dir. Bukharin'le lojman komşuluğu yaptığı, yıldızının parladığı çok mühim görevler üstlendiği bir dönemde devrim anısına az sayıda yaptırılan 10 adet işlemeli altın saat kendisine Stalin tarafından üstün başarıları nedeniyle hediye edilir. Ve tarihin detay bir trajedisi olarak bu saatlari Galiyev'den armağan alacak tüm diğer şahıslar da Bolşevikler tarafından zaman içinde infaz edilir..
Ölümüne dek çok sıkıntı çekmesine neden olup veremle birlikte kendisini perişan edecek zatürüe hastalığına lenin'in cenaze günü yakalanır. Partiden kovulmuş bir Bolşevik olarak devlet töreninin yapıldığı alana alınmaz. Ama o korkunç Moskova ayazında ve karın altında önderini son yolculuğunda yalnız bırakmaz. bir köşeden, zamanında büyük desteğini gördüğü ve kendisine sosyalizm fikrini aşılayan lenin için göz yaşı döker. O gün ciğerleri tahrip olur.
Ardılları
Galiyev, Mollanur Vahidov’un siyasi ardılı ve O’nun kuramlarının geliştiricisidir. Azerbeycan'da Neriman Nerimanov, Türkistan'da Turar Rızkılov, Türkiye'de Mustafa Suphi (kısacık ömürleri yettiğince) doğrudan Galiyev'in takipçileridir.
Mustafa Suphi’ye TKP’yi kurduran, Kurtuluş Savaşı’nı destekleme görevi veren Galiyev’dir. Ne hazindir ki Ankara ile arasını bozmak istemeyen Moskova, Kurtuluş Savaşı’na katkısını hep Aralov ve diğer elçileri vasıtasıyla gerçekleştirmiş, Mustafa Suphi’yi hiçbir zaman gerçek anlamda benimsememiş ve etkinleştirmemiştir.
Mustafa Suphi’nin öldürülmesinin ardından kendisi ile ilgili tek resmi yazıyı da Narkomnak'ın dergisi olan Jizn Nasyonal Hostey'in (milliyetlerin hayatı) 16 Temmuz 1921 tarihli 14 (112). sayısında "Mustafa Suphi Ego Rabota" başlığı altında Galiyev yazıp yayınlamıştır.
Emperyalizme karşı mazlum milletlerin ittifakını savunan tüm sosyalist düşünürler Galiyev’in fikirsel ardılları olup Galiyev Türk yazınında ilk kez (arada kulaktan dolma pek çok bilginin de verildiği) Aclan SAYILGAN’ın “SSCB ve Sultan Galiyev” isimli kitabında işlenir (1965).
Kemal TAHİR, İsmet BOZDAĞ’la yaptığı sohbetlerinde (kitap haline geldi) yine Galiyev hakkında ilginç şeyler söyler, konspirasyon döneminde TKP’li cezaevi arkadaşlarından Galiyev’e ilişkin duyduklarını paylaşır.
Galiyev’i “Avrasya’da Dolaşan Hayalet” olarak kitlelere tanıtan ise Attila İLHAN’dır. Günümüzde Nihat GENÇ, Şener ÜŞÜMEZSOY, Nusret TÜRK, Hakan COŞKUNASLAN, Halit KAKINÇ, Erol KAYMAK ve Oğuz Şaban DUMAN gibi konuyu iyi etüt etmiş aydınlarımız bulunmaktadır.
Sosyalist Yayınları’nın sahibi Hasan Basri GÜRSES, benim de yayın kurulunda bulunduğum ve düzensiz aralıklarla çıkan Bizim Yurdumuz dergisi Galiyevci görüşler konusunda önemli çalışmalara imza atmıştır. Hasan Basri GÜRSES’in oğlu Sabri GÜRSES, Galiyev’in tüm eserlerini Türkçe’ye çevirip İleri Yayınları’ndan basmıştır.
Vaktiyle Hasan Basri GÜRSES, Hakan COŞKUNASLAN gibi aydınlarca çıkartılan ve Bülent ECEVİT tarafından desteklenen Ulusal Dergisi’nin kimi sayılarında da Galiyevci siyasete ilişkin sıkı incelemeler mevcuttur.
Fakat birebir orjinal Galiyev yazılarını ilk kez yayınlayan Halit KAKINÇ ve Tataristan Yazarlar Birliği Başkanı olan, Kültür (eski) Bakanı Renad Muhammedi şahsen en minnettar olduğum Galiyevciler’dir.
Renad Muhammedi’nin inanılmaz bir belgesel biyografik roman olarak Türk Dünyası Yayınları’ndan Türkçesi çıkan Sırat Köprüsü, onlarca yıl süren bir araştırma sonucu tümüyle tarihi belgelerden ve tanıklıklardan yola çıkarak hazırlanmış, edebi yönü de çok kuvvetli bir başyapıttır.
Alexandre A. Benningsen ve C. L. Quelquejay’ın yazdıkları Üçüncü Dünyacı Devrimin Babası Sultan Galiyev’i ve yine Benningsen’in Sultan Galiyev ve Sovyetler Birliği’nde Milli Komunizm isimli kitapları mutlaka ilgililere öneriyor, Galiyev’i rahmetli Attila İlhan’ın dizeleriyle anıyorum:
“bana bir şimşek çak
ortalık fena karanlık
yüreğim örtülüyor
ağır bir dalgınlığa genişliyorum
durmadan değişen o mevsimde
dağlarda kalın
omuz omuza bulutlar
çok fena kalabalık
ellerim çıplak
bana bir şimşek çak
kötü bir tuzaktayım
bilmem ne yapsak
aklımda fikrimde onlar
yaşlı ve genç
erkek ve kadın
korkularıma tutsak
bana bir şimşek çak
içim içime sığmıyor artık
vahim bir çağrışımdan
daha vahimine atlamaktayım
bana bir şimşek çak
belki fena halde
yanılmaktayım
o ince kız çocuğu
gün doğmadan her sabah
bir hapisaneden bir nezarethaneye
kelepçeli götürülüyor
dudakları titrek
gözlerinde buğu
bilmem ki nasıl anlatayım
bağışlanmaz suçu dünyayı sevmek
bir de o
adını bile bilmediği
kıvırcık saçlı'devrimci'öğrenciyi
fakülte kapısında vurulmuş
yağmurun altında
çıplak
bana bir şimşek çak
çok yanlış anlaşılmaktayım
hesabım yanlış bir mahkemede görülüyor
içimdeki zemberek
boşandı boşanacak
yaşamak mı gerek
yoksa unutmak mı
şaşırmaktayım
galiyef yoldaş ne olacak
galiyef yoldaş sibirya sürgünü
sanki yalın bir bıçak
kayarak
bir kırlangıç hızıyla
bulutların arasından
karanlığın böğrüne saplanacak
galiyef yoldaş ne olacak
galiyef yoldaş sibirya sürgünü
elinde bir mektup eski yazıyla
artık yüzünü bile unuttuğu
karısından
burnunda sadece kokusu var
ilkbahar kadar müşfik
sonbahar kadar yumuşak
galiyef yoldaş ne olacak
avrasyada hala mazlumların uğultusu
kısa bozkır atlarının nallarından
gizli kıvılcımlar ki etrafa saçılıyor
azadlık mermileridir
çekirdekleri çelik
cehennem gibi sıcak
bana bir şimşek çak
sala veriliyor görünmez minarelerden
İzmir de istirdat ı yaşamaktayım
bir yangın soluğu sokak içlerinden
kordonboyunda muzaffer atlılar
fahrettin paşanın süvarisi
bana bir şimşek çak
yolumu aydınlatacak
gazi'nin gözlerinden
mavi bir şimşek
kuva-yı milliye mavisi
aynı emaneti taşımaktayım
'hürriyet ve istiklal benim karakterimdir'
çünkü hain sinsi ve korkak
aynı düşmana karşı
savaşmaktayım “
(28.01.2008'de ölümünün 68. yıldönümü anısına yazılmıştır.)