25 Temmuz 2010 Pazar

YOKLUĞUN


Yokluğun, varlığının bakiyesi. Ömrümü talan eden..
Yokluğun, geçmişin patinajında debelenen bugünüm. Yarınımı yalan eden..

Yokluğuna alışmak gensoru önergesiyle hükümet düşürmek kadar olası. Sadece teorik olarak mümkün.

Yokluğun; hiçbir romana konsantre olamamak, en ahmak ağlatan filmlere bakıp bakıp bir bok anlamamak gülüm.. Elalem beyaz perdede düşlere, artizlere dalarken yokluğunda misal sinema salonunda dahi akla gelen Necip Fazıl'dan "perdeler hep perdeler"..

Yokluğun; Haydn'in Yaradılış Oratoryusu ile Neşe Karaböcek'in eski plaklarındaki nezleli sesine aynı netlikte ruhu nişangâh koyup infazlar edilmek.

Yokluğun; mahmur sabahlar, merhamet bilmez geceler boyu tüm damarlarımın içinde zerrecik tesirli infilâklar hissedip kimseye çaktırmadan mütemadiyen ölmek.. (Ki geceler başlı başına bir "yokluğun" hâlidir..)

Yokluğun tarihin en trajik fıkrası. Bi Alman bi Fransız bi İngiliz. Nasıl doğramışlar bileklerini. Nasıl gülmüşüz senle ikimiz..

Yokluğun; "doğamayasıca" kılar ikimizden birini. Farz edersek ki hata değil şimdiki ayrılık..
Ne senin anan baban Katolik ne benimkiler. Birer kürtajlık meseleymişiz.. Yahut en korkunç hataymış bize sebep sevişmeler.

Yokluğun, ebedi mahpushane. Alın kemiğimle başlayan, her yere taşınan duvar allahım duvar.
Yokluğunun repertuvarında tarihin tüm mutsuzlukları var..

(2002 - Kadıköy)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

İzleyiciler